 Taşucu
Silifke’nin hem tarihteki hem şimdiki limanıdır
Taşucu. Zaten Silifke’nin ilk yerleşimi olan Seleukeia
da Holmoi (Taşucu) halkının nakledilmesiyle olmuştu.
Ancak Holmoi’nin bu zorunlu göçten önce de önemli bir
kent olduğu biliniyor. İ.Ö. 7. yy.da Yunanlı kolonistler
tarafından kurulmuş. Seleukeia’ya taşınmadan sonra da
limanı kullanılır ve erken Bizans dönemine kadar Holmoi
ismi yaşar.
Kıbrıs ile Seleukeia ve oradan bağlantıyla da Anadolu
arasında deniz ticareti için liman olduğu, Hıristiyanlık
döneminde de Ayatekla için hac trafiğinde işlev gördüğü
düşünülüyor.
Ortaçağ’da zaman zaman terk ediliyor. Yeni adı olan
Santodaro’ya ilk kez 1400 yılında rastlıyoruz.
Holmoi yerleşimi sahilden bugünkü Taşuçu yerleşiminin
kuzey batı yönündeki kireç tepeliğe kadar uzanıyordu. Bu
yörede 19. yy.da kaya mezarlarının varlığına ilişkin
tanıklıklar var. Roma ve erken Bizans’da liman alanının
bugünkü Taşucu’nun merkezi olan Kalık Burnu’na kadar
yayılmış olduğu düşünülüyor. Bazı yapı kalıntılarına
rastlanan antik Mylai ören yerinin yöre halkı tarafından
"Manastır" olarak adlandırılması da buradaki yerleşime
işaret ediyor olabilir.
Günümüzde Taşucu

Taşucu günün her saatinde canlı
bir turizm merkezi. Yöreye tatile gelen turistler,
çevredeki yazlık konutlarına gelenler, limandan Kıbrıs’a
gidenler ve gelenlerle hareketli bir yer.
Liman çevresi Kıbrıs bağlantısı nedeniyle hareketli.
Sahil oteller, restaurantlar, cafe-barlar ve plaj
nedeniyle.
 Atatürk
Evi
Türkiye’nin birçok yerinde Atatürk Evi var.
Atatürk’ün ziyareti sırasında konakladığı, bir süre
kaldığı yapılar sonradan Atatürk evi müzesi olarak
düzenlenmiş. Ancak Taşucu’ndaki Atatürk Evi farklı. Bu
eve Atatürk’ün gelmiş olması zaten mümkün değildi. Yapı
2005 yılında açıldı.
Özelliği ise Atatürk’ün Selanik’te doğduğu evi model
alarak yapılması ve bire bir aynısı olması. Sahilde park
içindeki ev aynı zamanda bir kültür merkezi olarak
değerlendiriliyor. Sergiler açılıyor; çay-kahve
içilebilen bir de kafesi var.
Park içinde antik bir duvar kalıntısı görülüyor.
Tarihi Haliliye Camisi (1908) en eski cami.
Taşucu’nun eski merkezinde dolaşıldığında eski kiliseler
de görülüyor.
Bu zorunlu göçün nedeninin Akdeniz kıyılarında artan
korsan etkinliği ve bitmeyen yağmalar olduğu
düşünülebilir.
Aynı zamanda Toros Dağları’nda yaşayan kabilelerin
yağmacı saldırganlığına karşı da bir üs görevi yapması
düşünülmüş olmalı.
Kent en parlak dönemini Roma egemenliğinde yaşadı. 33
kentin merkezi durumundaydı.
Bizans hıristiyanlık döneminde dini merkez olarak da
öne çıktı. Azize Tekla’nın varlığı dolayısı ile önemli
bir hac merkezi oldu. Bu önemini İ.S. 359 yılında
hıristiyan dünyanın "Dinsel Danışma Meclisi"
toplantısına ev sahipliği yapmış olması da gösteriyor.
Nasianslı rahip Gregor 376 – 379 yılları arasında
Kapadokya’dan Seleuekia’ya yaptığı ziyaret sırasında
kenti "Azize Tekla’nın kenti" olarak adlandırıyordu.
Kentin uzun süre birçok uygarlığı yaşadıktan sonra
Türklerin egemenliğine girişi önce Karamanoğulları sonra
da 1471’de Osmanlı’ya katılmasıyla oldu.
Liman Kalesi
(Ağa Limanı)
Taşucu-Antalya karayolunun 7. km.sinde Ak Liman
olarak da bilinen doğal bir koyun yamacında. 15. yy.
ortalarından itibaren Osmanlılar tarafından kullanılan
korunaklı kale için Evliya Çelebi şöyle yazar:
"Silifke'den sonra deniz kenarından güzel bir yolla dört
saatte ulaşılır. Kale, Kıbrıs Fatihi Lala Mustafa Paşa
tarafından güçlendirilmiş. İçinde kale muhafızları, 200
ev, 40 dükkan ve hamamlar bulunmakta ve işlek bir
limandır."
Evliya Çelebi’nin dört saat dediği yolculuk günümüzde
on dakika kadar sürüyor.
 Nesulion
(Boğsak Adası)
Boğsak Koyu’ndaki Boğsak Adası'nda Roma ve Erken
Bizans dönemlerine ait evler, lahitler, sarnıçlar.
mezarlar ve kilise kalıntıları görülebiliyor.
Castellum Novum
(Tokmar Kalesi)
Taşucu-Antalya karayolunun 22. km’sinden kuzeye
ayrılan 5 km.lik stabilize bir yolla ulaşılan Tokmar
Kalesi denize hakim bir tepe üzerinde 12. yy’da
yapılmış. Yarım yuvarlak burçları ile tipik bir Orta Çağ
kalesi.
Arslan
Eyce Amfora Müzesi
Liman çevresinde, Mersin feribot
firmalarının bürolarının yanında güzel bir binada hoş ve
ilgi çekici bir vakıf müzesi var. Bugün ancak bir kısmı
müze olarak kullanılan bina 1800’lü yıllarda deniz
ticareti için kullanılmak üzere yapılmış bir ambar.
Taşucu Eğitim ve Doğal Hayatı Koruma
Başkanı Aslan Eyce'nin koleksiyonunda bulunan amfora ve
toprak eserlerin vakfa bağışlanması ile 1997’de
kurulmuş. Ayrıca, yöre halkının katkılarıyla müze
koleksiyonu zenginleşmeye devam ediyor. İ.Ö 5. yy’dan
itibaren antik döneme ait 300'ün üzerinde amfora ve
çeşitli toprak eşyaların sergilendiği müze Akdeniz
ticaretinde kullanılan amfora tipleri bakımından önemli.
400 Amforanın bulunduğu müzenin küçük bir bölümü de
etnografik eserlere ayrılmış. Amforaların en eskisi İ.Ö.
6. yy’a, en yenisi de İ.S. 12. yy’a tarihleniyor. Yani
amforaların 1800 yıllık bir macerasını izleyebiliyoruz.
Amforalar sadece taşıma kapları
değildir. Kendi çağı hakkında önemli bilgiler veren
tanıklardır. |